Boşanma davalarında, taraflar arasındaki anlaşmazlıkların çözümünde deliller büyük önem taşır. Bu süreçte, davanın konusu ile ilgili bilgi ve görgüye sahip üçüncü kişilerin tanık olarak dinlenmesi sıkça başvurulan bir yöntemdir. Tanık, çekişmeli konu hakkında bilgi sahibi olup dava dışından gelen ve olayları doğrudan gözlemlemiş kişilerdir. Bu tanımlama, davanın taraflarının doğrudan tanık olarak dinlenemeyeceğini gösterir çünkü onlar davanın birer tarafıdır ve objektif bir gözlemci konumunda değillerdir. Vekaleten takip etmekte olduğu bir boşanma davasında avukat, üçüncü kişi konumunda olduğundan görevi nedeniyle öğrendiği hususlar dışında tanık olarak dinlenmesinde yasal engel bulunmamaktadır.[1]
Boşanma davalarında taraflardan birine yüklenen kusurlu davranışın tanıkla ispat edilmek istenmesi durumunda, karşı tarafa yüklenen kusurlu davranışlara ilişkin tanıkların görgüye dayalı bilgilerinin bulunması gerekir.[2] Yine aynı şekilde bir tarafa yüklenen kusurlu davranışın ispatında soyut tanık beyanları da kusur belirlemesinde esas alınamaz.[3] Bir başka husus ise üçüncü kişilerden aktarılan ve görgüye dayanmayan tanık beyanları da kusur belirlenmesinde esas alınamayacağıdır. [4]
Bunun yanı sıra, dava sürecinde tanıkların ifadeleri titizlikle değerlendirilmeli, her bir tanığın beyanı davanın genel çerçevesi içinde ve olayların bütünlüğü dikkate alınarak incelenmelidir. Mahkeme, tanıkların güvenilirliğini ve ifadelerinin tutarlılığını değerlendirirken, tanıkların dava sonucunu etkileyebilecek her türlü unsurunu göz önünde bulundurmalıdır. Bu bağlamda, tanıkların ifadeleri, dava dosyasındaki diğer kanıtlarla birlikte değerlendirilerek, adil bir yargılama sürecinin yürütülmesi sağlanmalıdır.
[1] YHGK 24.06.2020 T. 2017/2-2209 E., 2020/475 K. Nolu Kararı.
[2] Y. 2. HD 22.02.2018 T., 2016/11801 E., 2018/2397 K. Nolu Kararı.
[3] Y. 2. HD 15.02.2018 T., 2016/10936 E., 2018/1949 K. Nolu Kararı.
[4] Y. 2. HD 14.12.2017 T., 2016/8582 E., 2017/14596 K. Nolu Kararı.
Comments